Friday, October 20, 2006

BORCLAR HUKUKU GENEL HUKUMLER PRATIK CALISMA I

BORÇLAR HUKUK(GENEL HÜKÜMLER I)

PRATİK ÇALIŞMASI I

Yayınevi sahibi SALİH yayınladığı kitapların , ansiklopedilerin ve dergilerin özelliklerini ve fiyatlarını bir kod numarası altında göstererek bir katalog hazırlar ve bu kataloğu tespit ettiği bazı adreslere gönderir.

3.11.2002 tarihinde eline bu kataloglardan geçen AHMET, katalogda fiyatı 120.000.000 TL olan bir ansiklopedi setini beğenerek satın almak ister. 04.12.2202 tarihinde Salih’ e mektup yazar ve kod numarasını bildirdiği ansiklopedi setini , katalogda belirtilen fiyata adresine göndermesini talep eder.

Mektubu 09.12.2202 günü alan Salih , katalogların 6 ay önce basıldığını , Ahmet ‘in istediği setin şimdiki fiyatının 170.000.000 TL olduğunu , isterse bu fiyata hemen gönderebileceğini bir mektupla Ahmet ‘ e bildirir.

12.12.2002 tarihinde mektubu alan Ahmet , Salih’in bildirdiği yeni fiyattan ansiklopedi setini almayı kabul eder ve aynı gün Salih’e telgraf çekerek setin gönderilmesini ister.

Salih telgrafı 13.12.2002 tarihinde alır.

S O R U L A R

1)Salih ‘in katalog göndermesini ve Ahmet ile Salih in birbirlerine gönderdikleri mektuplarla Ahmet’in gönderdiği telgrafı hukuki açıdan değerlendiriniz.

Yayınevi sahibi Salih ‘in yayınladığı kitepların , ansiklopedilerin ve dergilerin özelliklerini ve ve fiyatlarını bir kod numarası altında göstererek bir katalog hazırlaması ve bu kataloğu tespit ettiği bazı adreslere gönderilmesi bir icaba davettir.

B.K. M.7/ II de tarife ve cari fiyat gönderilmesinin icap sayılmayacağı açıkça yer almıştır.Buna göre tarife,fiyat listesi veya olayda olduğu gibi kataloglar gönderilmesi icap olmayıp icaba davettir.Ahmet ‘in Salih’ e gönderdiği gönderdiği mektup ise bir icaptır.İcap bir sözleşme yapma teklifini içeren, kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyan ve muhatabın kabulü ile sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran bir irade açıklamasıdır.Olayda Ahmet’in mektubu bu özellikleri taşımaktadır.

Salih’in Ahmet ‘ e gönderdiği mektup ise , bir “ Kabul” değil yeni bir icaptır.Çünkü Salih ‘in bu mektubu , satım sözleşmesinin esaslı bir unsuru olan semen konusunda yeni bir teklif içermektedir. Bu nedenle Salih’in bu mektubu ile sözleşme henüz kurulmuş değildir.Ahmet’in telgrafının hukuki niteliği ise “ KABUL” dür.Kabul yapılan icaba uygun olarak sözleşmenin kurulmasını doğuran bir irade açıklamasıdır.Bir irade açıklamasının “ kabul” sayılıp , sözleşmenin kurulması sonucunu doğurabilmesi için ; içerik olarak icaba uygun olması gerekir.Olayda Ahmet’in telgrafı Salih’in icabına içerik olarak uygundur.

2) Salih ile Ahmet arasında sözleşme kurulmuş mudur? Kurulmuşsa hangi tarihte kurulduğunu , hüküm ve sonuçlarını hangi tarihte doğurduğunu açıklayınız.

Bir sözleşmenin kurulabilmesi için gerekli olan karşılıklı ve birbirin uygun irade beyanları olayda gerçekleştiğinden Ahmet ile Salih arasında bir sözleşme kurulmuştur.Sözleşmenin kurulması anı , öğretideki baskın görüşe göre , kabul beyanının muhataba vardığı an olarak kabul edildiğinden , olayda telgrafın ulaştığı tarih olan 13.12.2002 de sözleşme kurulmuş olacaktır.Ancak bu sözleşme , hüküm ve sonuçlarını daha önceki bir tarihte ;12.12.2002 gününde meydana getirecektir. Çünkü B.K. Md 10/I e göre , hazır olmayanlar arasında yapılan sözleşmelerin hüküm ve sonuçlarını doğurması anı , kabul beyanının gönderildiği andır.Olayda ise kabul beyanını içeren telgraf 12.12.2002 tarihinde çekilmiştir.Böylece sözleşme 13.12.2002 tarihinde kurulmuş olmasına rağmen, hüküm ve sonuçlarını geriye etkili olarak 12.12.2002 tarihinden itibaren doğurmaya başlayacaktır.

3) Salih,Ahmet’e gönderdiği mektupta ansiklopedi setinin fiyatını yanlışlıkla 17.000.000 TL olarak yazmış ve Ahmet kendisine bildirilen bu yeni fiyattan seti almış olsa ikinci soruya vereceğiniz cevap değişir mi ? Neden ?

Borçlar Kanunu Md.23’e göre “Akit yapılırken esaslı bir hataya duçar olan taraf, o akit ile ilzam olunamaz” denmektedir.

Hata irade ile beyan arasında bir dış etki olmadan , istenmeden meydana gelen uygunsuzluktur.Hatayı hile ve ikrardan ayıran husus irade ile beyan arasındaki uygunsuzluğun bir dış etkiden ( üçüncü kişiden ) değil , kişinin kendi dikkatsizlik ve özen eksikliğinden doğmasıdır.

Borçlar Kanunumuz irade ile beyan arasındaki istemeden meydana gelen her uygunsuzluğu hata olarak değerlendirmemiştir.Bu nedenle hata hallerini ikiye ayırmak gerekir:

a) Esaslı olmayan hata halleri :

aa - Adi hesap yanlışlıkları ( BK.Md. 24/II)

bb - Saik Hataları ( BK.Md. 24/III)

b) Esaslı hata halleri :

aa- Sözleşmenin Niteliğinde hata ( BK.Md. 24/II)

bb-Sözleşmenin Konusunda Hata( BK.Md. 24/II)

cc- Miktarda Hata ( BK.Md. 24/III)

dd-Temelde Hata ( BK.Md. 24/IV)

Mevcut olayda Sözleşmenin temel unsurlarından biri olan semen miktarı ile ilgili bir hata Borçlar Kanunumuzun 24/IV maddesi gereği esaslı bir hata kabul edileceğinden ötürü sözleşme kurulması için gerekli şartlar oluşamayacak ve ikinci soruya verdiğimiz yanıt değişecek idi .

4) Salih’in ansiklopedileri göndermemesi karşısında Ahmet ne yapabilir? Açıklayınız. (Ek Soru)

Salih’in ansiklopediyi göndermemesi durumu karşısında Ahmet , İhtar çekerek temerrüde düşürebilir ve ona karşı temerrüdden doğan haklarını kullanabilir.Çünkü sözleşmede ansiklopedinin teslimi için bir vade öngörülmüş değildir.BK. Md 74 e göre bir borç için herhangi bir vade öngörülmüş değil ise , her borç doğduğu anda muaccel olur.Bu nedenle Salih ‘in ansiklopediyi teslim etme borcu , doğduğu anda muaccel olmuştur.

Borçlar Kanunu Md. 101/I e göre ise Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer.Bu nedenle Ahmet çekeceği bir ihtarla Salih ‘i temerrüde düşürebilecektir.Olayda ihtar zorunluluğunu ortadan kaldıran istisnai hallerden biri de bulunmamaktadır.Salih’i temerrüde düşüren Ahmet , aralarındaki sözleşme tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu için şu seçimlik haklara sahip olacaktır.

i) Aynen ifa + gecikme tazminatı

ii) İfadan vazgeçip müsbet zararların tazminini isteme

iii) Sözleşmeden dönüp menfi zararların tazminini isteme

Ahmet , Salih ‘ e karşı bu seçimlik haklardan birini kullanabilir ancak müsbet zararların tazminini istemesi yahut sözleşmeden dönüp menfi zararlarının tazmininin istenebilmesi ; Salih ‘in borcunu ifa etmesi için, münasip ek süre ( BK.md 106/ I ) verilmiş olması ve bu ek süre içinde de borcun ifa edilmemiş olmasına bağlıdır. Ahmet bu haklardan birini kullanmak istiyorsa , bunu , ek sürenin bitiminde gecikmeksizin “ derhal” ( BK. Md. 106/ I ) borçluya bildirmelidir.Aksi takdirde aynen ifa + gecikme tazminatını seçmiş sayılacaktır.

Genel Hükümler - Borcun Sona Ermesi

OZDERIN,M.

DERS NOTLARI

KAYNAKCA :BORCLAR HUKUKU GENEL HUKUMLER

Prof.Dr. Ahmet Kilicoglu

Title : BORCLARIN SONA ERMESI

Borcların Sona Ermesi

BK 113 – 140 ta borcu sona erdiren genel sebebler düzenlenmiştir.Bu kısımda yer alan sebebler incelendiğinde borç ilişkisi ile borç ilişkisinin sona ermesi kavramlarının farklı oldugu görülür.Bir borç ilişkisinden dolayı doğan bir borcun sona ermesi borç ilişkisinin de tamamen son bulması sonucunu doğuramaz. Bu durum özellikle sürekli veya devri borçlar yaratan borç ilişkilerinde ortaya çıkabilir.

Her borç ilişkisinin bir ömrü , bir süresi vardır.Borç ilişkisini sonra erdiren nedenler bütün borç ilişkileri için geçerlidir. Borcun borcu sona erdiren sebeplerin herhangi biri nedeniyle sona ermesi halinde borçlu borcundan kurtulur. Asıl borç sona erince kefalet ,rehin gibi fiğer fer’i haklar da sona erer . Bu durum Borçlar Kanunu Madde 113 de düzenlenmiştir.

 
“Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi sakıt olur.                       
    Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz.             
    Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur.”

Yasa fer’i haklara örnek olarak kefalet ve rehin haklarını göstermiş bunun dışındaki fer’i hakların da aynı kurala tabii olduğu hususu “ sair feri haklar ifade ile ortaya konulmuştur.Bu anlamda cezai şart , faiz alacağı gibi haklar da asıl borç son bulduğunda kendiliğinden son bulur.

Borçlar Kanunu işlemiş olan faizlerin devam edip etmeyeceği konusunda özel bir hüküm getirmiştir. Buna göre alacaklı faiz alacağını saklı tuttuğunu beyan etmişse veya halin icabından faiz alacağının sona ermeyecei anlaşılıyorsa , asıl borcun sona ermesi işlemiş faiz alacağının da sona ermesini gerektirmez.

Borçlar Kanunu asıl borcun sona bulması halinde fer'i hakların da son bulacağı ilkesinin özel hükümlerden kaynaklanan istisnaları bulunabileceğini kabul etmiştir.

Örn: Taşınmaz rehni ile temin edilmiş olan bir borç ifa edilmesine rağmen rehin kendiliğinden son bulmaz, bunun için rehnin tapudaki kaydının terkin edilmesi gerekir.

Yasa koyucu Borçlar Kanunu 113’ te genel kuralı koymuş ve taşınmaz rehni ve konkordato hakkındaki hükümleri saklı tutmuştur.

Borcun sona erme sebebleri şunlardır:

i) Tecdit (Yenileme)

ii) Alacaklı veya borçlu sıfatının birleşmesi

iii) İmkansızlık

iv) Takas

v) Zamanaşımı

“İfa” da borcu sona erdiren sebeb olarak buna dahil edilmelidir.Bunlar dışında tarafların iradesiyle de borç sona erdirilebilir.

Örn: Satım sözleşmesinde , kat karşılığı inşaat sözleşmesinde , kefalet sözleşmesinde taraflar anlaşarak iradi olarak borcu sona erdirebilir.

BORCU SONA ERDİREN SEBEBLERİN FER’İ HAKLARA ETKİSİ

Fer'i haklar asıl borca bağlı olan asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece mevcut ve geçerli olan haklardır.Bu kuralın bir sonucu olarak, asıl borç son bulunca buna bağlı fer'i haklar da son bulur.

Yasa fer'i haklara örnek olarak kefalet ve rehin haklarını göstermiş ,bunun dışındaki fer'i hakların da aynı kurala tabii olduğunu belirtmiştir.

Borçlar Kanunumuz asıl borcun son bulması halinde,fer'i hakların da son bulacağı ilkesinin özel hükümlerden kaynaklanan istisnaları bulunduğu düşüncesinden hareketle son fıkrasında ( Md 113) şu hükme yer vermiştir.

 
               “Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur.” 

Gerçekten de taşınmaz rehniyle temin edilmiş olan bir borç ifa edilmesine rağmen rehin kendiliğinden sona bulmaz,bunun için rehnin tapudaki kaydının terkin edilmesi gerekir.(MK. Md.858) Konkordato borçlunun alacaklılarıyla yaptığı ifanın miktarına ya da faize ilişkin koşullarını değiştiren bir anlaşmadır. Bu anlaşmayla alacağın feragat edilen kısmına ilişkin borç son bulur. Borcun anlaşmadaki miktarı son bulduğuna göre ,buna ilişkin fer'i nitelikteki kefalet ve rehinle ilgili borçların da son bulması gerekir.

Halbuki İcra İflas Kanunumuz ; Borçlar Kanunu Md.113/I deki kuralın istisnası olarak bu durumda alacaklının konkordato anlaşmasına rağmen ; kefile ve rehin verene karşı haklarını koruyacağını öngörmüştür.

Asıl borcun son bulması nedeniyle fer’ilerinin de son bulduğunun mahkemece re'sen göz önünde tutulması gerektiği kabul edilmektedir.

Fer'i hakların asıla borca bağlı olarak sona ermesi asıl borcun son bulmasında gündeme gelebilir.Asıl borç ifa nedeniyle son bulmamışsa ; faiz borcu da son bulmaz.Para borcu ifa ile son bulduğundan , faizin talep edilmediği asıl alacakla ilgili dava devam ederken alacaklının ayrıca faiz için de dava açabileceği kabul edilmektedir.

I – İBRA

İbra kaynak kanun olan İsviçre Borçlar Kanununda hükme bağlandığı halde bizim Borçlar Kanunumuzda hükme bağlanmamıştır.Fakat buna rağmen ibra , hukukumuzda kabul edilmektedir.

İbra alacaklının borçluyu borçtan kurtarması sonucu borcun son bulmasıdır.Burada alacaklı borşlu ile yaptığı bir sözleşme ile onu borçtan kurtarmakta , borçlu ise borcu ifa yükümlülüğünden kurtulmaktadır.

İbra alacaklının tek taraflı bir hukuksal işlemi değildir. Borçlunun katılmadığı bir ibra işlemi borcu sona erdirmez. Bu nedenle ibra alacaklı ile borçlu arasında bir sözleşmeyi gerektirir. Buna göre ibra taraflar arasında akdedilen bir sözleşme ile borcun sona erdirilmesidir. İbra bir sözleşme olduğuna göre sözleşmelerin kurucu ve geçerlilik unsurları burada da aynen aranacaktır.Buna göre bira sözleşmesi ehliyet , şekil, irade ile beyan arasında uyum , hukuka ahlaka , adaba aykırı olmama koşullarına sahip olmalıdır.

Alacaklının borçluyu borcun tamamından kurtarması zorunlu değildir.Borçlu alacaklı tarafından borcun tamamı için değil bir kısmı için onu ibra edebilir.Bu durumda borcun kısmen ibra nedeni ile son bulması söz konusu olacaktır.

İbra sözleşmesi herhangi bir geçerlilik şekline bağlı değildir. Ancak bir hukuksal işlem olması nedeniyle HUMK 287 vd. gereğince senetle ispat kuralına tabiidir.

İbra alacaklı bakımından bir tasarruf işlemidir.Alacaklı bu sözleşme ile alacak hakkından vazgeçmektedir.Bunun sonucu olarak da ibra sözleşmesinin geçerliliği için alacaklının sadece hukuki işlem ehliyetine sahip olması yeterli olmayıp tasarruf ehliyetine de sahip olması zorunludur.

S O N U Ç L A R I

İbra ile birlikte asıl borç tamamen veya kısmen fer'ileriyle bon bulur. Asıl borçla birlikte son bulacak fer'i borçlara özellikle alacağı garanti eden kefalet , rehin gibi teminatlar girer.İbra sözleşmesi borcun asıl değil fer'ileriyle de sınırlı olabilir.Bu durumda borcun aslı ibradan etkilenmez.Ancak ku konuda alacaklı fer'i borçları sona erdirmekte tambir serbestlik içinde bulunmadığını , fer'i borcu sona erdiğinde bundan zarar gören rücu hakkına sahip borçlulara karşı sorumlu olacağını ifade etmek gerekir.

II - T E C D İ T ( Y E N İ L E M E )

Borçlar Kanunu md.114 de borcu sona erdiren sebeblerden yenilemeyi hükme bağlamıştır.

 
    “Madde 114- Borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır.        
    Hususiyle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak veya yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmek, tecdidi tazammun etmez.Bununla beraber, bu hükmün aksine dair akdolunan mukaveleler muteberdir.”
 
Yenileme öğretide “ mevcut bir borcun yeni bir borç yaratmak sureti ile sona erdirilmesi” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre mevcut bir vorca yeni bir borçlunun katılması yenileme olarak değerlendirilmez.Borç ilişkisinde taraf değişimi de yenileme olarak nitelendirilmez. Yenileme borcu sona erdiren bir sebebtir. Mevcut borç son bulmakta onun yerini yeni bir borç almaktadır.Bunun sonucu olarak alacağın temliki , borcun nakli yenileme değil taraf değişimine yol açan hukuksal kurumlardır. 
               KOŞULLARI
1-     MEVCUT BORCUN SONA ERMESİ 
               Yenilemeden söz edebilmek için , mevcut borç ilişkisinin bulunması ve bunun sona erdirilmesi gerklidir. 
               Ortada geçerli bir borç ilişkisi mevcut değilse , yenilemeden söz edilemez.Yenileme mevcut olmayan ya da geçersiz olan bir borca vücut eden bir işlem değildir.    
               Geçerli mevcut bir borç yoksa , bunun sona ermesi de söz konusu değildir ki yeni bir borç ilişkinin kurulmasında söz edilsin. 
               
2-     YENİ BİR BORCUN YARATILMASI
               Yenilemeden söz edebilmek için sadece mevcut borcun sona ermesi yeterli olmayıp , yeni bir borcun yaratılması da zorunludur. Alacaklının boırçludan mevcut borç için kambiyo senedi veya alacak senedi alması ya da bir kefalet sözleşmesi yapması yenileme sayılmaz.Bu durum BK 114/2 de ifade edilmektedir. Borçlar Kanunu buna ilişkin yorum kurallarını koyduktan sonra bu kuralın mutlak bir kural olmadığını belirtip bunun aksine sözleşme yapılabileceğini öngörmüştür.Bunun sonucu olarak taraflar arasındaki mevcut sözleşmede borçludan kambiyo ya da alacak senedi talep etmenin ya da yeni bir kefaletname akdetmenin yenileme sayılacağını öngörebilir.
3-     TARAFLARIN YENİLEME İRADESİNE SAHİP OLMASI 
               Taraflar mevcut borcun yerine yeni bir borcun yaratılması konusunda anlaşmış olmalıdırlar.Burada aynen sona erdirilen borç ilişkisinin kurulmasında olduğu gibi taraflar arasında icap kabul şeklinde gerçekleşen vir sözleşme kurulmaktadır. Borçlar Kanunu bu sözleşmede tarafların yenileme iradesine sahip olduklarının açık bir şekilde anlaşılması gerektiğini şart koşmaktadır. Tarafların açık olması gereken iradeleri mevcut borcun osnra erdirilip , onun yerine yeni bir borç ilişkisinin yaratılmasına yönelik olacaktır.O halde yenileme için sadece mevcut borcun yerine yeni borcun yaratılması konusunda da taraf iradelerinin birleşmesi zorunludur. 
               Yenilemede taraflar arasında akdedilen bir sözleşme gerçekleştiğine göre sözleşmenin kurulmasına ve geçerliliğine ilişkin koşullar burada da aynen aranacaktır. Yenileme ehliyet , irade ile beyan arasındaki uyum , hukuka ahlaka adaba uygunluk koşullarına sahip olmalıdır.
               Yenilemenin şekli ile ilgili Borçlar Kanunumuzda herhangi bir hüküm mevcut değildir.Ancak hukuksal işlem olması nedeniyle yenileme HUMK 287 vd hükümleri gereğince senetle ispat kuralına tabiidir. 
 
               CARİ HESAPTA YENİLEME
               Cari hesap sözleşmesi Türk Ticaret Kanunu 87 – 99  hükümlerinde kapsamlı olarak düzenlenmiştir.
               Borçlar Kanunu 115 de yenileme ile ilgili olarak cari hesap sözleşmesine ilişkin özel hükümler getirmiştir.
                   Madde 115 - Muhtelif kalemlerin bir hesabı cariye mücerret kaydedilmesiyle borç tecdit edilmiş olmaz.                                                      
    Şu kadarki hesap kesilipte diğer tarafçada kabul edilmiş olduğu takdirde,borç tecdit edilmiş olur.                                                       
    Eğer kalemlerden biri mukabilinde teminat varsa hesap kesilip tasdik edilmiş olsa bile hilafı şart edilmedikçe bu teminata halel gelmez.
               Buna göre cari hesap sözleşmesinde hesap kesilip diğer tarafça kabul edildiği taktirde borç yenilenmiş sayılır.
               Cari hesap sözleşmesi yazılı geçerlilik koşullarına tabi olup hesap dönemleri taraflarca kararlaştırılır.
               Cari hesap sözleşmesindeki alacaklardan biri için bir teminat verilmişse , hesap devresi sonunda yenileme sonucu mevcut borç son bulup hesap bakiyesi üzerinde yeni bir borç ilişkisi kurulduğuna göre bu teminatın fer'ilik ilkesi gereğince son bulması gerekir. Ancak Borçlar Kanunu bu sonucu kabul etmeyip bu durumda bu teminatın son bulmayacağını ve yenilenen borç için devam edeceği kabul etmiştir. Yeni borç için de devam edeceği kabul edilen teminat kavramına kefalet gibi şahsi teminatlar kadar rehin veya banka teminat mektupları da dahildir. 
               
               S O N U Ç L A R I 
               Yenileme ile mevcut borç ilişkisi son bulduğundan asl’ı ve fer'ileriyle birlikte sona erer. Buna göre 3. kişile tarafından verilen teminatların yeni borç için de devam edebilmesi için teminat verenin yenilemeye rızasının alınması zorunludur.Bunun istisnası Borçlar Kanunu 115 / III te cari hesap sözleşmesi için öngörülmüştür.
               III – ALACAKLI ve  BORÇLU SIFATININ BİRLEŞMESİ 
               Borç İlişkisinde daima bir tarafı alacaklı diğer tarafı borçlu olan iki kişi vardır. Bu nedenle alacaklısı ve borçlusu aynı olan bir borç ilişkisi düşünülemez.Bir borç ilişkisinde alacaklı ve borçlu taraf sıfatının aynı kişide birleştiğinde borç son bulur. Alacaklı ve borçlu sıfatının bir kişide birleşmesi 
a-      sözleşmeden 
b-      Kanundan 
Doğabilir. 
               Kanundan doğan alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi
               Yaygın halini mirasçılık oluşturur.Mirasçılar miras açıldığında miras bırakanın tüm hak ve borçlarına sahip olurlar. Mirasçı ile miras bırakan arasında bir borç ilişkisi varsa bu ilişkiden doğan alacak ve borç mirasçıda birleştiğinden borç sona erecektir.
               Örneğin : Oğlundan 5 milyar alacağı olan baba (B) ölüyor böylece babasına 5 milyar borcu olan oğul kendi borcunun alacaklısı oluyor.Borç sona erer.
 
               Hukuksal İşlemden doğan alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi
               Yaygın örneğini BK 179 gereğince malvarlığı veya işletmenin birleşmesi oluşturmaktadır. Bir malvarlığı veya işletmenin birleşmesi halidne alacaklılık ve borçluluk sıfatı aynı kişide birleşir ve borç son bulur. 
 
               S O N U Ç L A R I 
               Birleşme sonucu sadece asıl borç değil bunun ferileri de kendiliğinde son bulur. Yani faiz , cezai şart , kefalet gibi feri borçlar asıl borçla birlikte son bulacaktır. Kural bu olmakla birlikte BK 116 /III te taşınmaz rehni iiel kıymetli evrak hakkındaki özel hükümlerin farklı bir düzenleme getirebileceğini kabul etmektedir.Gayrimenkul rehninin söz konusu olduğu hallerde alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi borcu kendiliğinden sona erdirmez.Rehinde doğan borcun sona ermesi için rehin işleminin tapudan silinmesi gerekir. Yine emre yazılı bir kııymetli evrak borçluya ciro edildiğinde kıymetli evraka bağlıborç sona ermez . Alacak hakkı yeniden ciro yoluyla devir edilebilmektedir. 
               Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesi nedeniyle borcun sona ermesinin sebebi , birleşme olayıdır. Bu sebep ortadan kalktığı taktirde aslında son bulan borcun yeniden canlanmaması gerekir ancak BK 116/II bunun aksine bir düzenleme getirmiştir. Buna göre alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesine yol açan sebeb ortadan kalktığında son bulan borç aynı koşullarda canlanmaktadır.
               
               IV -  KUSURSUZ İMKANSIZLIK
               İmkansızlık borçlunun borcunu yerine getirmesinin mümkün olmamasını ifade eder. BK ‘da imkansızlık 2 ye ayrılır 
                                                             İmkansızlık 
è Başlanıçtaki imkansızlık                                       Sonraki İmkansızlık 
BK 19 –20                                                      à Kusurlu sonraki İmkansızlık(BK 96)
                                                                 à Kusursuz sonraki imkansızlık (BK117)
 
 
               Başlangıçtaki imkansızlık BK 19 ve BK 20 gereğince borcun batıl olma , geçersiz olma nedenini oluşturur. 
               Sonradan ortaya çıkan imkansızlık borcu sona erdiren bir neden midir ? Sonraki imkansızlıktan borçlunun sorumlu tutulup tutulmaması kusurlu olup olmamasına bağlıdır. Sonraki imkansızlık borçlunun kusuru sonucu oluşmuşsa BK 96 anlamında borca aykırılık sözkonusu olur , borçlu alacaklının bu yüzden uğradığı  zararları tazmin ile yükümlü olur.Buna karşılık sonraki imkansızlık borçlunun kusuruna dayanmamakta ise BK 117 gereğince borcun sona ermesi gündeme gelir. 
               O halde borç ilişkisi kurulduktan sonra ortaya çıkan ve borçlunun kusuru olmayan nedenler dolayısıyle borcun imkansız hale gelmesi durumu söz konusu ise borçlunun ifada bulunması talep edilemez. 
 
               BK 117 è
               
    Madde 117 - Borçluya isnat olunamıyan haller münasebetiyle borcun ifası     
mümkün olmazsa, borç sakıt olur.                                                
    Karşılıklı taahhütleri havi akitlerde bu suretle beri olan borçlu haksız iktisaplara müteallik hükümlere tevfikan almış olduğu şeyleri iadeye mecbur ve kendisine henüz tediye edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur.Kanun veya akit ile, borcun ifasından evvel bile vukua gelen zararın, alacaklıya tahmil edilmiş olduğu haller bundan müstesnadır.                     
 
Bu madde sonradan ortaya çıkan kusursuz imkansızlığı borcu sona erdiren bir neden olarak düzenlemiştir. 
 
               KOŞULLARI 
1-     BORCUN İFASI İMKANSIZ HALE GELMİŞ OLMALI 
               Borcun ifasının imkansız hale gelmesi , hiçbir şekilde ve bir başka kişi açısından da ifanın mümkün olmaması demektir.Yani objektif açıdan borcun aynı durumdaki her kişi için ifaso mümkün olmamalıdır.Borcun ifası sadece borçlu açısından imkansız hale gelmişse subjektif imkansızlıktan söz edilir. Subjektif imkansızlık borcu sona erdiren bir neden değildir.Borçlar Hukukunda bir borç ilişkisi kurulduktan sonra tarafların borca uygun davranma yükümlülükleri vardır. Borçlar hukukunda kural ahde vefadır. Bir borç ilişkisi kurulduktan sonra borçlunun malı ve ekonomik durumu , aile durumu vs.olumsuz yönde değişmiş olabilir.Bunlar subjektif imkansızlıklardır ve önemli değildir. İmkansızlık ancak objektif nitelikte ise objektif nitelikte ise borcu sona erdirir.Aynı koşullar altında bir başka kişiden de “ edimi bu şartlarda ifa edemez.” Yanıtı aldığımızda borç imkansız hale gelmiştir.Bu nedenle imkansızlık ile edimin ifasının güç hale gelmesi birbirinden ayırt edilmelidir.Edimin ifasının güçsüzleşmesi borcu sona erdiren bir neden değildir. Edimin güçsüzleşmesi durumunda Borçlar Kanunu 117 değil sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması gündeme gelir. Edimin ifası imkan dahilinde ise koşulları varsa uyarlama gündeme gelebilir.Sözleşmenin uyarlanmasının koşulları yoksa sözleşmenin aynen ifası gündeme gelir. Borçlar Kanunu 117 ise en ağır sonucu doğuruyor. Borçlar Kanunu 117 nin uygulandığı hallerde borçlu borcu ifadan kurtulmaktadır. Oysa ki uyarlamada böyle bir durum sözkonusu değildir. 
               Örneğin : Kira sözleşmesinde kiracı yabancı para üzerinden kira bedelini edemeyi taahhüt ediyor.Ancak yabancı paraki artış nedeni ile ,
·         Yabancı para miktarının düşürülmesi 
·         Yabancı paranın TL’ye çevrilmesi suretiyle sözleşme uyarlanabilmektedir.
               Edimin ifasını imkansız hale getiren olaylar değişik olabilir.Bunlar genellikle aynı zamanda mücbir sebeb oluşturan olaylardır. İfayı imkansızlaştıran bir doğa olayı ( deprem , sel , yangın , yıldırım düşmesi , salgın hastalık gibi) kitle hareketleri ( grev,savaş gibi ) ; sağlık ( kalp krizi , ölüm gibi) hukuksal sebebler ( sonradan inşaat yasağı, ithalat yasağı getirilmesi gibi ,) vs olabilir. 
               Borç ilişkisi kurulduktan sonra ortaya çıkan olay nedeniyle edimin imkansız hale gelmiş olması lazımdır. Bu olaylara rağmen edimin ifası halen mümkün olabilir.Bu durum özellikle parça ve cins borcu ayrımını gündeme getirir.Cins borçlarında cinsin tükenmemesi kuralı gereğince edimin imkansızlaşması gündeme gelmez. 
               Örneğin : Alıcıya 10 ton pamuk teslim borcunu üstlenen satıcının bu borcunda pamuklar yanıp kül olsa bile imkansızlık söz konusu değildir çünkü ; satıcı aynı cins pamuğu bir başka yerden temin edebilir. 
               Borçlunun verme borcunun konusu yine para oluşturuyorsa Borçlar Kanunu 117  anlamında  imkansızlık gündeme gelmez . Ancak parça borçlarında imkansızlık yaygın bir halidir. 
               Örneğin : Borçlu alacaklıya orijinal bir tablo teslim etmeyi üstlenmiş ise ve bu tablo yanmışsa yok olan bu malın yerine yenisini temin etmek imkansız hale geldiğinden ötürü borç son bulur. 
 
2-     İMKANSIZLIK SONRADAN ORTAYA ÇIKMIŞ OLMALI
               Borç ilişkisinin kurulduğu sırada imkansızlık mevcut ise , butlan nedeniyle borç ilişkisi geçerli sekilde kurulmadığı için bunun sona ermesinden söz edilemez. Bu durumda sözleşmeden doğan borçlarda sözleşme butlan nedeni ile geçersizdir. O halde imkansızlık borç ilişkisi  kurulduktan sonra ortaya çıkmış olmalıdır.
3-     İMKANSIZLIKTA BORÇLUNUN KUSURU OLMAMALIDIR.
               Borcun ifasının imkansız hale gelmesinde borçlunun kusuru varsa bu durum boca aykırırlık oluşturur ve borç son bulmaz.Bu durumda borçlunun aynen ifa borcunun yerini alacaklının uğradığı zararların tazmin edilmedi almaktadır.
               Örneğin : Dere yatağında inşaat yasağı olduğu halde borçlu burada bir inşaat yapmayı üstleniyor. Sel baskını sonucu da inşaat  yıkılıyor.Burada yüklenici kusurludur. Bu olayda Borçlar Kanunu Md.96 uygulanır.Yüklenici borca aykırılıktan sorumlu tutulacaktır.
               Sözleşmeden doğan borçlarda , borcun ifasının imkansız hale gelmesinde kusurun bulunmadığını ispat etme yükümlülüğü borçluya aittir.Borçlu kusursuzluğunu her türlü delille kanıtlayabilir.
               
               S O N U Ç L  A R I 
               Sonraki kusursuz imkansızlık borcun sadece aslını değil bununla birlikte Borçlar Kanunu 113 gereğince fer'ilerini de ortadan kaldırır. 
               Borçlar Kanunu Md.117 sonraki kusursuz imkansızlığın borcu sona erdireceği kuralını koymuştur. Bu durumda iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme söz konusu olduğunda ve borç son bulduğunda tarafların edimlerini ifa yükümlülüğü karşılıklı olarak ortadan kalkar. Taraflardan biri edimini önceden ifa etmişse , imkansızlık sonucu borç son bulduğundan bunun iadesi gerekir. Bu durumda sebebsiz zenginleşme hükümlerine göre iade gerçekleşecektir.Borçlar Kanunu Md.117 / II de bu kuralın sözleşmeden veya kanundan doğan istisnaları yer alır. 
·         Taraflar akitle sonradan doğan imkansızlığa rağmen borcun sona ermeyeceğini kararlaştırabilirler.Taraflar sözleşmede sonradan ortaya çıkan imkansızlığa rağmen edimini ifa eden kişi bunun iadesini istemeyecektir şeklinde bir hüküm koyabilirler. 
·         Bu konuda kanundan doğan istisnalar da sözkonusu olabilmektedir.
               Borçlar Kanunu 183 ‘ e göre satım sözleşmesinde akdin inikadı ile birlikte hasar alıcıya geçer. Yani bu durumda satım sözleşmesi kurulduktan sonra mal hasara uğrasa bve satıcı malı imkansızlık nedeni ile alıcıya teslim edemeyecek olsa bile alıcı parayı ödemekle yükümlüdür.
               Örneğin : S , A ‘ dan bir halı alıyor ama A bu halıyı derhal teslim almıyor . Daha sonra mağazada bir yangın çıkıyor.Çıkan yangın sonucu ayırt edilen halı yok oluyor. Mağazanın yanmasında S’nin kusurunun olmadığı saptanıyor. S sonradan ortaya çıkan bu imkansızlık nedeni ile teslimde bulumamıyor. S bunu kanıtladığı taktirde önceden aldığı bedeli iade etmez. 
               V – TAKAS 
               Borçlar Kanunu 118- 124 maddeleri arasında düzenlenmiştir.Takasta iki kişinin birbirinden olan karşılıklı alacakları değiştirmek ve ayrı ayrı ifanın taraflara getireceği külfeti ortadan kaldırmak esastır. 
               A, B ‘den alacaklı ; B de A’dan alacaklıdır.A’nın B den ifa isteminde bulunması halinde B takas talebinde bulunabilir. Böylece taraflar ayrıca bir ifa külfetine katlanmamış olurlar. 
               İki kişinin karşılıklı ve aynı cinsten muaccel olan borçlarını ; birbirni karşıladığı oranda , taraflardan birinin tek taraflı irade açıklaması ile borcun sona erdirilmesine TAKAS denir. 
               TAKASIN KOŞULLARI 
               Borçlar Kanunu 118 :
                   Madde 118 - İki şahıs karşılıklı bir miktar meblağı veya yekdiğerine mümasil başka malları birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki taraftan her biri borcunu alacağı ile takas edebilir.                   
    Alacaklardan biri, münazaalı olsa bile takas dermeyan olunabilir.           
    Müruru zamana uğramış bir alacak, takas dermeyan edebileceği zamanda müruru zaman ile sakıt olmuş değil ise onun da takası dermeyan olunabilir
 
               
TAKASIN KOŞULLARI 
KARŞILIKLI
AYNI CİNS
MUACCEL
TAKASA ELVERİŞLİ
İLERİ SÜRÜLME
 
1-      ALACAK VE BORÇLARIN KARŞILIKLI VE GEÇERLİ OLMASI 
               Alacak ve borçların karşılıklı olması demek , iki kişinin birbirinden alacaklı ve borçlu olması demektir.İki kişi arasındaki borç ilişkisinin dışında kalan kişilerden olana alacaklar ya da borçlar takasa konu olamaz.  
               Örneğin :A , B’den alacaklı , B ise A ‘nın eşinden alacaklı ise takas mümkün değildir. 
               Ayrıca tarafların karşılıklı alacak ve borçlarının geçerli ve ifa edilebilir olması gerekir. 
               Tarafların karşılıklı olan ve alacak ve borçlarının dava konusu olması takasa engel teşkil etmez. 
               
2-     ALACAK VE BORÇLAR AYNI CİNSTEN OLMALI 
               Karşılıklı alacaklar aynı nitelikte olmalıdır. Bu anlamda para para ile ; buğday buğday ile takas edilebilir.Buna karşılık para diğer bir mal ile takas edilemez. 
               Takasın söz konusu olabilmesi için alacak ve borçların miktar itibari ile birbirini karşılaması zorunlu değildir. Zaten takas alacak ve borçların birbini karşıladığı miktar ya da oranda borcu sona erdirir. 
               
3-     ALACAKLAR MUACCEL OLMALI
               Ancak karşılıklı muaccel alacaklar takas edilebilir. İfa zamanı gelmemiş alacaklar ifa zamanı gelmiş alacaklar ile takas edilemez. Bu kuralın istisnasını iflas oluşturur.Müflisin ifa zamanı gelmemiş olan borçları muaccel hale gelir. Bu nedenler takas olanaklı hale gelir. Yani iflas halinde borçlunun bütün borçları muaccel hale gelecek , iflas masasına ifa ile yükümlü olan bir borçlu , iflas eden kişiden olan ve henüz vadesi gelmemiş alacaklarını takas edebilecektir. 
4-     ALACAKLARIN TAKASA ELVERİŞLİ OLMASI 
               Kural olarak her borç BK 118’in koşulları varsa takas edilebilir. Ancak bazen yasa koyucu sosyal düşüncelerle hukuka uygunluğu temin amacıyla , zayıfları koruma düşüncesiyle ya da kamusal yarar gibi nedenlerden hareket edere  bazı alacaklarda takası yasaklamıştır.BK 123 Bu yasakları ifade etmektedir. Bunlar kanunda öngörülen yasaklardır. Taraflar kanunda öngörülmeyen bir yasağı sözleşme ile getirebilirler. 
               KANUNDAN DOLAYI TAKASA ELVERİŞLİ OLMAYAN ALACAKLAR 
               BK md.123 de hülme bağlanmıştır. 
        Madde 123 - Aşağıdaki alacaklar, alacaklıların arzusu hilafında takas ile   ıskat edilemez.                                                                 
    1 - Tevdi edilmiş veya haksız olarak alınmış veya hile ile alıkonulmuş bulunan bir şeyin iadesine veya bedeline taallük eden mutalebeler.                
    2 - Nafaka ve iş ücreti gibi borçlunun ve ailesinin iaşesi için mutlak surette zaruri olup hususi mahiyeti itibariyle fiilen alacaklının eline verilmesi icap eden alacaklar.                                                            
    3 - Devlet ve vilayet ve köyler lehine olarak hukuku ammeden neşet eden     
alacaklar.                                                                      
               Buna göre kanundan dolayı takasa elverişli olmayan alacaklar 3 bend halinde sayılmıştır. 
               * Tevdi edilmemiş ya da haksız olarak alınmış veya hileyle alıkonmuş edimlerin takası mümkün değildir. Bu istisna ile kanun koyucu kişilerin hukuk dışı davranışlarını cezalandırmak istemiştir. Hukuka aykırı şekilde alınanlar takasa konu olamaz. Tevdiden kasıt rızaen muhafaza için bir kimseye bırakılmadır.Alacaklının kendi rızası ile özel bir hukuksal ilişkiye dayalı olarak borçluya tevdi ve teslim edilmiş alacakları borçlunun tevdi edenden olan bir alacağıyla takas edilemez. Burada tevdi edenin borçluya olan güveni korunmak istenmiştir.
               Aynı şekilde hileyle alınan alacakların da takası mümkün değildir. 
               
               * Nafaka ve işçi ücretleri gibi alacaklar takasa konu olmaz. Bunlar zayıfı koruma ve sosyal düşüncelerle getirilen yasaklardır. 
               Örneğin : A ile B boşanıyorlar. B’nin A’dan alacağı var . Bu arada B , mahkeme kararıyla A’ya nafaka ödemeye mahkum ediliyor. B A dan olan alacağına karşılık bu nafaka ödemesini yakas edemez 
                               
               *Kamusal alacaklar da takasa konu olamazlar.Bir kimse devlete olan bir kamusal borcunu , devletten olan br alacağı ile takas edemez. 
               Örneğin : Bir kimse vergi borcunu devletten olan bir alacağı ile takas ettiğini ileri süremez. Fakat kamu kurumlarının özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan alacakları borçluya olan borçları ile takas edilebilir. 
               
               SÖZLEŞMEDEN DOLAYI TAKASA ELVERİŞLİ OLMAYAN ALACAKLAR
               Takasla ilgili hükümler emredici nitelikte değildir. Yani taraflar takası engelleyen anlaşmalar yapabilirler. 
BK Md.124 :
                   Madde 124 - Borçlu, iptidaen takastan feragat edebilir.                     
Buna ilişkin bir hükümdür. 
               5 – TAKASIN İLERİ SÜRÜLMESİ 
               Takas borcu kendiliğinden sona erdirmez. Borçlunun takas iradesini açıklaması zorunludur. Bu iradenin açıklanması ile karşılıklı olan alacaklar birbirini karşıladıkları asgari oranda son bulmaktadır.Takas açıklaması alacak hakkına borç miktarı oranında son verdiğinden aynı zamanda bir tasarruf işlemidir. Bu nedenle takas için beyanda bulunan kişinin hukuksal işlem ve tasaruf ehliyetine sahip olması zorunludur.
               Takas açıklaması tek taraflı bir irade açıklamasıdır.Karşı tarafın kabulünü gerektirmez. Takas maddi hukuk açısında def'i  niteliğinde bir savunma aracıdır.Bu nedenle yargıç dosyadan takasın koşullarının varlığını saptasa bile kendiliğinden takası gözönünde tutamaz.Takas usül hukukuna göre ilk itirazdır. İlk itirazlar davanın esasına girilmeden önce ileri sürülebilen savunma araçlarıdır. HUMK takası bir karşılık dava olarak düzenlemiştir. Karşılıklı davalar asıl davaya cevap süresinde açılabilir. 
               Takasla ilgili irade açıklaması yasada herhangi bir şekle bağlı tutulmamıştır. 
               TAKASIN HÜKÜM ve SONUÇLARI 
               Takasın koşulları gerçekleştiğinde , borçlunun borcu takas edebildiği oranda son bulacaktır.Takas borçlunun bu yöndeki iradesini açıklamasıyla gerçekleştiğine göre bu andan itibaren borçlunun borcu son bulacak ; alacaklının bakiye bir alacağı varsa bu alacak bu andan itibaren varlığını bu orada devam ettirecektir.Bu husus özellikle para borçları bakımından önem taşımaktadır. Alacaklının bakiye bir alacağı var ise bu için faiz bu andan itibaren işlemeye devam edecektir. 
               BK’nın takasa dair hükümleri emredici nitelik taşımadığı için taraflar aralarında takasa ilişkin diledikleri gibi anlaşmaya varabilirler.Uygulamada cari hesap sözleşmelerinde yaygın olarak gördüğümüz üzere tarafların anlaşarak takası belirli devreler içinde gerçekleştirmeleri mümkündür.Cari hesap sözleşmesi Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş olan bir sözleşme türüdür.Cari hesap sözleşmesinde taraflar belli hesap dönemleri için karşılıklı alacaklarının takas ve mahsup edilmesinde anlaşmışlardır . Takas burada hesap devreleri sonunda söz konusu olmaktadır. 
               
               VI – ZAMAN AŞIMI
               Yaygın olarak borcu sona erdiren sebeblerden biridir. Bu nedenler BK 125- 140 arasında kapsamlı olarak ele alınmıştır. 
               Kazandırıcı ve kaybettirici zamanaşımı söz konusudur. Kazandırıcı zaman aşımı eşya hukuk ile ilgili bir kurumdur.Buna göre zamanaşımı bir ayni hakkın kazanılması ya da bu kazanılırken diğer bir hak sahibinin hakkını kaybetmesi sonucunu doğurabilir.
               Borçlar Hukuku’nda zamanaşımının anlamı daha farklıdır.Borçlar Hukuku nda zaman aşımı belli bir süre içinde hakkını talep etmemiş bulunan alacaklının alacağını dava yoluyla elde etme olanağını kaybetmesine yol açar. Kendi alacağı ile belli bir süre ilgilenmeyen alacaklı daha sonra devletten yardım isteyemez. Borçlar Hukukunda zaman aşımı borcu sona erdiren bir sebeb olarak düzenlenmiştir.Alacaklı zamanaşımının koşulları gerçekleştiğinde alacakla ilgili dava ve takip hakkını kaybetmektedir. 
               ZAMAN AŞIMININ KABUL EDİLİŞ NEDENLERİ 
               Zamanaşımının  borcu sona erdiren bir sebeb olarak kabul edilmesinin değişik gerekçeleri vardır. 
               Her borç ilişkisi taraflar arasında bir uyuşmazlığa yol açar .Tarafları uzun süre borç ilişkisi nedeni ile karşı karşıya getirmek bunlar arasında ve dolayısıyla toplumda huzursuzluğa yol açar.Hukukun amacı tarafların ve toplumun huzurunu temin etmektir.Alacaklı borç muaccel olduğu halde alacağıyla uzun süre ilgisiz kalmışsa artık bunun takip ve tahsili için devlet güçlerinden yararlanamamalıdır.
               Zamanaşımı kurumunun kabul edilmesinde zamanla ispat araçlarının kayıp ya da yol olacağı da etkili olmuştur. 
               BENZER KURUMLARLA KARŞILAŞTIRILMASI 
               1 -Hak Düşürücü Süre ile Karşılaştırılması 
               Zamanaşımı bir borç ilişkisini ve bu ilişkiden doğan borcun muaccel hale geldikten itibaren yasada öngörülen belirli bir sürenin geçmesini gerektirir. Hak düşürücü süre ise bir borç ilişkisini ve alacak hakkının varlığını değil bir hukuksal durumun meydana gelip gelmemesini , taraflar arasında bir hakkın doğumuna yol açan ilişkinin kurulup kurulmamasını etkiler.
               Hak düşürücü süre ile zaman aşımı arasında bunların hukuksal yapılarından kaynaklanan bazı önemli farklar vardır. 
               * Borcun zamanaşımına uğramasıyla , alacak hakkı sona ermez. Alacaklının alacağını dava yoluyla elde edebilme olanağı sona erer. Yani alacaklı borçludan alacağını talep edebilir, yalnızca dava edemez. 
               * Hak düşürücü süre hakkın düşmesine yol açtığından bunun sadece borçlu tarafından ileri sürülmesi zorunlu değildir.Bir dava söz konusu olduğunda yargıç bunu re'sen göz önünde tutar. Hak düşürücü sürenin geçmiş olması bir def'i  niteliğinde savunma değil , itiraz niteliğinde savunmaya yol açar.               
               Zaman aşımı ise , hakkı değil sadece alacağın dava ve takip edilebilme niteliğini ortadan kaldırdığından def'i  niteliğinde bir savunma olanağı yaratır. Buna göre zaman aşımına uğramamış bir alacak gibi hüküm altına alınabilecektir.Yani zamanaşımı re'sen nazara alınmaz , tarafın ileri sürmesi gerekir. 
               * Hak düşürücü süre hakkı ortadan kaldırdığından bu süre bir kez işlemeye başladığında bunun kesilmesi veya durması sözkonusu değildir.Halbuki zamanaşımı süresinin işlemesinin BK 132 ,133 ‘te belirtilen durumların varlığı halinde durması veya kesilmesi mümkündür.
               Hak düşürücü süreler è İTİRAZ
               Zamanaşımı è DEF’İ
               2- YASAL KORUMA SÜRESİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI 
               Yasalarımızda bazı hakların yasal korumadan yararlanması süreyle sınırlı tutulmuştur.Bu sürenin geçmesi halinde bu haktan üçüncü kişilerin de yararlanması olanaklı hale gelmektedir.         
               Örneğin : 5846 sayılı Fikir ve San’at Eserleri Kanunu’nda öngörülen 70 yıllık koruma süresi . “ Koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl , devam eder” hükmü  5846 sayılı kanunda yer alıyor. Buna göre eser sahibi yaşadığı sürece yasal koruma süresinin son bulması söz konusu olmayacaktır.Ancak eser sahibinin ölümünde alenileşen eserler üzerindeki mali haklarla ilgili koruma süresi 70 yıl geçtikten sonra son bulacaktır.Eser sahibinin ölümünde eserlerinden 3. kişiler de yararlanabilmektedir.
               Yasal koruma süresi bir hakkın kullanılabilme ve devamı ile ilgili bir süredir. Burada hak düşürücü süreye benzer bir durum sözkonusudur.Yasada öngörülen koruma süreleri geçtikten sonra , 3ncü kişiler de bu haktan yararlanabilme olanağını elde etmektedirler.
               Zamanaşımında ise hak sahibi hakkını dava ve takip yoluyla devlet güçlerinden yararlanarak elde edebilme yetkisini kaybetmektedir. 
               Koruma sürelerinin sona ermesi , zamanaşımında olduğu gibi bu hakkın borçlusunun bunu ileri sürmesi koşuluna bağlı değildir. Bu durum yasa gereği kendiliğinden gerçekleşmektedir. 
 
               3 – Usul Hukukuna İlişkin Sürelerle Karşılaştırılması 
               Zamanaşımı maddi hukuka ilişkin bir süredir.Burada bir borç ilişkisinden doğan alacak hakkının muaccel olmasına karşın ,yasada öngörülen belirli süreler içinde dava ve takip edilmemesi nedeniyle borcun son bulması söz konusudur. 
               Usul Hukukuna ilişkin süreler ise davanın açılması ya da yargılama aşamasında yapılması gereken bir işlemle ilgili sürelerdir.Bu süreler yasada açıkça öngörülmüş olabileceği gibi yargıç tarafından tayin ve takdir de edilebilirler. Usule ilişkin süreler hak düşürücü sürelerdir. 
               
               ZAMANAŞIMININ KOŞULLARI 
               
ZAMANAŞIMININ BORCU SONA ERDİREBİLMESİ İÇİN GEREKLİ KOŞULLAR
Zaman aşımına tabi bir borç olmalı
Borç muaccel olmalı
Yasada öngörülen süreler dolmalı
Zamanaşımını kesen veya durduran nedenler bulunmamalı
Zaman aşımı ileri sürülmeli 
 
Borcun zamanaşımı nedeniyle sona erebilmesi için bu koşullar mevcut bulunmalıdır. 
1-      Zaman aşımına tabi bir borç olmalı
               Kural olarak bütün borçlar zaman aşımına tabidir. Bu kural medeni kanunda öngörülmüş olan bazı istisnaları vardır. Medeni Kanun Md. 864’e göre bir alacağın gayrimenkul rehni ile teminat altına alınması halinde alacak için zamanaşımı sözkonusu olmaz . Bu kuralı yasa taşınmaz rehni için de kabul etmiştir.Taşınır rehni için böyle bir istisnaya yer verilmemiştir.O halde alacak alacak bir taşınır rehni ile teminat altına alınmışsa borç muaccel olduğu andan itibaren zamanaşımı işler.Taşınır rehni zamanaşımının işlemesine engel değildir.Ancak Borçlar Kanunu burada alacaklı lehine bir düzenleme  getirmiştir.
               Borçlar Kanunu Md.138 è
Madde 138 - Alacağın bir menkul rehni ile temin edilmiş bulunması, bu alacak hakkında müruru zaman cereyanına mani olmaz. Fakat alacaklı rehinden hakkını istifa etmek salahiyetini muhafaza eder.
               Buna göre alacak zamanaşımına uğramış olsa bile alacaklı alacağını tahsil edebildiği kadarıyla taşınır rehnini paraya çevirtebilecektir.
               Örneğin : Ziraat Bankası 1980 yılında B’ye 50 adet cumhuriyet altını rehni karşılığında 500 Milyar kredi veriyor.Aradan 20 yıl geçiyor.Ziraat Bankası B yi icraya veriyor.B zamanaşımı savunmasında bulunuyor . Bunun üzerine ziraat bankası elinde rehin olarak bulunan cumhuriyet altınlarını paraya çevirerek alacağına mahsup edecek fakat gerite kalan alacağı zamanaşımına uğrayacaktır.
2-      Borç Muaccel Olmalı 
               Borç muaccel olmadıkça zamanaşımı işlemeye başlamaz. Borcun doğumu ile borcun muaccel olması kavramları birbirinden farklıdır. Borç doğduğu anda değil muaccel olduğu anda ifa edilmelidir.Bir borç ilişkisi kurulduğu , borç doğduğu halde ifa zamanı sonraki bir tarih olabilir. 
               Örneğin : Taraflar arasıbda borç ilişkisi kurulduğu halde alınan kredinin ödeme tarihi 5 yıl sonrasına atılıyor. Burada borç 5 yıl sonra muaccel olur. 
               O halde borç ilişkisi kurulduğu anda değil borç muaccel olduğu anda zamanaşımı işlemeye başlar. 
               Borçlar Kanunu Md.128 
                   Madde 128 - Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar,alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.     
               Borçlar Kanunu borcun muaccel olması için bir ifa zamanının öngörülmediği hallerde, muacceliyetinin alacaklının bir ihbarına bağlı ise zaman aşımının bu ihbarın yapılabileceği günden itibaren işlemeye başladığını kabul etmiştir.
               Borç için bir vade öngörülmemişse vade dolmadan muacceliyet gerçekleşmez. Ancak bunun istisnaları vardır.İflasta iflas eden kişinin geçerli bir iflas kararıyla birlikte vadeli tüm borçları muaccel hale gelir. Alacaklıların vade sonunu beklemeleri gerekmez. Alacaklının iflas masasına başvurup alacağını talep etmesi gerekir. 
3-      Yasada öngörülen süreler dolmalı
Yasalarımızda borcun türüne göre değişik zaman aşımı süreleri öngörülmüştür. Borçlar Kanunu üç borç kaynağına göre bazı süreleri temel kabul etmiştir.
               **Haksız fiillerden doğan borçlarda : 
               Borçlar Kanunu Md.60 ‘da üç süre öngörülmüştür. 
               *Kısa Zamanaşımı süresi : 1 yıl è Bu süre zararı ve faili öğrenme tarihinden itibaren işliyor. 
               *Uzun zamanaşımı süresi : 10 Yıl è  olay tarihinden itibaren işliyor.          
               *Ceza Zamanaşımı Süresi : Ceza zamanaşımı haksız fiil aynı zamanda suç teşkil eden bir eylemse ve bu eylem için ceza yasaları 1 – 10 yıllık sürelerden daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüşse uygulanır. 
               Ayrıca ceza zamanaşımı süresi haksız fiil nedeniyle cezai sorumluluğa tabii olan kişiler için uygulanır.Haksız fiil nedeniyle hukuksal sorumluluğu olan kusursuz sorumlu kişiler ceza zamanaşımı süresine tabii değildir; ancak bunun aksi yargı kararlarına rastlamak mümkündür. 
               
               ** Sebebsiz zenginleşmeden doğan alacaklarda 
               Sadece kısa ve uzun süre sözkonusudur. 
               * Kısa zamanaşımı süresi :1 Yıl à Malvarlığındaki eksilmenin ve zenginleşenin öğrenildiği tarihten itibaran işler. 
*   Uzun Zaman aşımı süresi : 10 Yıl à Olay tarihinden itibaren işler. 
 
               ** Sözleşmeden doğan alacaklarda :10 yıl à Borcun muaccel olduğu tarihten itibaren 10 yıldır. Sözleşmeden doğan borçlarda Borçlar Kanunu 125 [1]genel kuralı koymuş ve zamanaşımı süresini 10 yıl olarak belirlemiştir. Bu genel bir kuraldır. Ancak Borçlar Kanunu Md.126 ‘da bunun istisnaları vardır. Borçlar Kanunu 126 5 yıllık zamanaşımına tabii alacaklar bend halinde belirlenmiştir.
 * Belirli aralıklarla ödenemesi gereken para alacakları , adi ve hasılat kira bedelleri , ana para faizleri , aidat alacakları 5 yıllık zamanaşımı süresine tabiidir. 
 * Tüketim amacıyla alınan gıda maddelerinin bedelleri; nafaka , otel ve lokanta masraflarına ilişkin alacaklar
 * Esnaf ve sanatkarların ücret alacakları ; perakende satış bedeli alacağı , noterlerin noterlik hizmetlerinden doğan alacakları , işçilerin ücret alacakları 
 * Şirketlerin iç ilişkilerinden doğan alacaklar ; vekalet , komisyon , acentalık ; bazı tellalık alacakları , istisna sözleşmesinden doğan bazı alacaklar
               Tüm bunlar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabiidir.Borçlar Kanunu bu üç borç kaynağı ile ilgili olarak zamanaşımı süreleri konusunda genel hükümler getirmiştir.Bu genel hükümler dışında yasalarımızda özel zaman aşımı sürelerinin öngörüldüğü haller mevcuttur.
               Örneğin ; Borçlar Kanunu haksız fiillerden doğan borçlarda 1 yıllık kısa zaman aşımı süresini öngörmüştür. Ancak KTK da maddi tazminat talebi için 2 yıllık zaman aşımı süresi öngörülmüştür. 
               Zamanaşımı süresi borcun muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Borçlar Kanunu bu sürelerin hesabıyla ilgili olarak 130. maddesinde yorum kuralları getirmiştir. Bu hükme göre sürelerin hesabında zamanaşımının başladığı ilk gün hesaba katılmayacak sürenin son günü alacağın dava ve takip edilmemesiyle geçirildiğinde zamanaşımı dolmuş sayılacaktır. Aynı maddede ifa zamanında sürelerin hesabına ilişkin  Borçlar Kanunu 75 – 77 ‘e yollama yapılmıştır. 
4-      Zamanaşımını kesen veya durduran bir neden bulunmamalı
Muaccel olan bir borç için yasada öngörülen zamanaşımı işlemeye başladığı andan itibaren bu borç ilişkisi ile ilgili bazen alacaklının bazen de borçlunun öyle eylemleri ortaya çıkar ki bu durumda zamanaşımı süresi ya durur ya da kesilir. Zamanaşımının kesilmesi ve durması birbirinden farklıdır.Zaman aşımı kesilmesinde işlemeye başlamış süre ortadan kalkar; buna yol açan sebeb ortadan kalktığı anda zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının durmasında ise o ana kadar işlemiş süre durur bu olay ortadan kalktıktan sonra zaman aşımı süresi kaldığı yerden işlemeye devam eder. Zamanaşımının kesilmesi ve durması birbirinden farklı sonuçlar doğurur. 
               * Zamanaşımının kesilmesi :
               İşlemeye başlayan zamanaşımı süresinin yasada öngörülen sebeblerden biri ile ortaya çıktığında on bulması ve bu sebebin ortadan kalkmasıyla birlikte yeni baştan ( sıfırdan ) işlemeye başlamasıdır.Zamanaşımının kesilmesi borçlu bakımından ağır sonuçlar doğurur.Çünkü bu sebebler ortaya çıktığında o ana kadar olan zamanaşımı süresi silinir. 
               Zamanaşımını kesen nedenler Borçlar Kanunu md.133 de belirlenmiştir. Borç
                   Madde 133 - Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur:                
    1 - Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde.                                     
    2 - Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya  
icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde.                                                                                
    Borçlar Kanunu Md.133 / I à Borçlunun eylemlerinden kaynaklanan kesme nedenleri  
    Borçlar Kanunu Md.133/ II à Alacaklının eylemlerinden kaynaklanan kesme nedenlerini hükme bağlanmıştır.
 
BORÇLUNUN EYLEMLERİNDEN KAYNAKLANAN KESME NEDENLERİ
 
* Borçlunun borcu ikrar etmesi 
Borçlunun borcu kabul etmesi halinde zamanaşımı kesilir.Bu ikrar resmi merciler önünde yapılan ikrardır.
               Örneğin Noter önünde borçlu borcu kabul etmişse zaman aşımı kesilecektir. Borçlunun borcu ikrar ettiği alacaklı tarafından kanıtlanacaktır. 
               * Borçlunun borç için asıl borca mahsuben bir miktar ödemede bulunması zaman aşımını keser. Borçlu bu ödemeyi ben yapmadım iddiasında bulunursa bunu kanıtlamakla yükümlüdür.
               *Borçlunun para borçlarında faiz ödemesinde bulunması zamanaşımını keser.
               *Borçlunun borç için rehin vermesi veya kefil temin etmesi zamanaşımını keser. 
               Örneğin : Ziraat Bankası 1985 yılında B’ye 5 yıl için kredi veriyor. Borcun 1990 da ifası gerekmektedir.Zamanaşımı süresi 10 yıldır.Yani zamanaşımı süresi 2000 de sona ermektedir.1999 yılında , zamanaşımı süresi dolmadan ,B’nin yine krediye ihtiyacı oldu.B Ziraat Bankasına başvurduğunda Ziraat Bankası önceki borca kefil ya da rehin istiyor. B 1999 ‘da Ziraat Bankası na rehin veriyor.Rehin verdiği andan itibaren zaman aşımı kesilir.Böylelikle önceki kredi borcu için zamanaşımı süresi yeniden başlayacak ve bu kez 2000 de dolacak olan zamanaşımı süresi 2009 da dolacaktır. 
ALACAKLININ  EYLEMLERİNDEN KAYNAKLANAN KESME NEDENLERİ
·         Alacaklının borçlu aleyhine dava açması ya da icra takibinde bulunması
               Alacaklı borçlu aleyhine dava açtığı gün ya da icra takibine başladığı gün zamanaşımı kesilir. Usul Hukuku davanın açılmasını hakimin havelesi ve harcın yatırılması olarak kabul etmiştir. Davanın açılmasıyla zamanaşımı kesilir.Davalıya tebligat yapılıp yapılmaması davalının adresinin tesbit edilip edilememesi önem taşımaz.
               İcra takibi açısından da alacaklının icra organlarına başvurması yeterlidir.Borçlunun adresinin bilinmesi , ona tebligat yapılıp yapılmamış olması önem taşımaz. 
               Alacaklının kısmi dava açıp , fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması ancak açılan kısım için zamanaşımını keser.Saklı tutulan fazlaya ilişkin haklar için zamanaşımı işlemeyi sürdürür.
·         Alacaklının hakeme başvurması 
Sözleşmeden doğan borçlarda taraflar açık,net ve kesin olarak devlet yargılaması yerine hakem yargılamasını öngörebilirler.Devlet ihalelerinde tahkim şartına sık rastlanır.Bu şart açık , net ve kesin olmalıdır.
               Tahkim şartının olduğu hallerde taraflar hakeme başvurdukları anda zamanaşımı kesilir. 
·         Alacaklının iflas masasına başvurması
Alacaklı , borçlu iflas ettiğinde vadeli olan tüm alacakları için alacağını talep edebilir.Talebi ileri sürdüğünde zamanaşımı kesilir.Yani borçlunun iflas etmiş olması zamanaşımını kesen veya durduran bir sebep değildir.Alacaklının  iflas masasına başvurması gereklidir.İflas masasına başvurup alacağını yazdırdığı anda zamanaşımı kesilir. 
               Zamanaşımı müteselsil borçlulardan ya da taksimi mümkün olmayan borcun müşterek borçlularından birine karşı kesildiğinde diğerlerine karşı da kesilmiş olur.Asıl borçluya karşı zamanaşımının kesilmesi , kefile karşı da kesilme sonucunu doğurur.Ancak kefile karşı zamanaşımının kesilmesinin , borçluyu etkilemeyeceği; borçluya karşı yine zamanaşımının devam edeceği kabul edilmiştir. 
               Zamanaşımının kesilmesinden sonra işleyecek yeni süre kural olarak eski sürenin aynıdır. Ancak Borçlar Kanunu Md. 135 / II de bu kuralın istisnaları yeralmaktadır. 
                   Madde 135 - Müruru zaman katedilmiş olunca katıdan itibaren yeni bir müddet  cereyan etmeğe başlar.                                                         
    Borç bir senette ikrar edilmiş veya bir hüküm ile sabit olmuş ise yeni müddet daima on senedir.  
               Buna göre borç bir senetle ikrar edildiğinde yeniden işlemeye başlayan zamanaşımı süresi daima 10 yıldır. Yasa borcun her ikrarına değil , bir senerre ikrarına bu sonucu bağlamıştır.Yani borçlu borcunu senette ikrar etmemiş ise yeniden işlemeye başlayan süre , eski sürenin aynısı olacaktır. 
               Ayrıca borcunbir mahkeme hükmüne bağlanmış olmasında da borcun tabi olduğu süre daha kısa bir süre olsa bile yeniden işlemeye başlayan sürenin daima 10 yıl olacağı öngörülmüştür.
               Zamanaşımını kesen nedenler sınırlıdır. Bunlar çoğaltılamaz. 
               ZAMANAŞIMININ DURMASI 
               Zamanaşımının durmasında o ana kadar işlemiş olan süre ortadan kalkmaz . Zamanaşımını durduran sebeb ortaya çıktığı andan itibaren zamanaşımı donar. Bu sebebe ortadan kalktığı andan itibaren tekrar işlemeye devam eder. Durduğu yerden devam eder. 
               Örneğin : 5 yıllık zamanaşımı işledi . Durma nedeni doğdu , 5 yıllık zamanaşımı durdu.2 yıl sonra durma nedeni ortadan kalktığı andan itibaren tekrar işlemeye devam eder. 5 yıllık işlemişti ; bunun üzerine devam eder. 
               Durma nedenleri Borçlar Kanunu 132 de 6 bent halinde sayılmıştır. 
                   Madde 132 - Aşağıdaki hallerde müruru zaman cereyan etmez ve cereyana başlamış ise inkıtaa uğrar:                                                     
    1 - Velayet devam ettiği müddetçe çocukların baba ve analarına karşı olan   
alacakları hakkında.                                                     
    2 - Vesayet devam ettiği müddetçe vesayet altında bulunanların vasi veya    
Sulh Hakimi ve Mahkemei Asliye Hakimleri zimmetinde olan alacakları hakkında.   
    3 - Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde     
olan alacakları hakkında.                                                       
    4 - Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam      
edenlere karşı olan alacakları hakkında.                                        
    5 - Borçlu alacak üzerinde intifa hakkını haiz olduğu müddetçe.             
    6 - Alacağı, bir Türk mahkemesi huzurunda iddia etmek imkanı olmadığı müd-  
detçe.                                                                          
    Müruru zaman, tatil eden sebeplerin zail olduğu günün hitamından itibaren   
başlar veya tevakkuftan evvel başlamış olan cereyanına devam eder.              
                    
5 - Zamanaşımının ileri sürülmesi 
               Zamanaşımının koşulları mevcutsa zamanaşımı ileri sürme borçluya bir savunma olanağı tanır.Zamanaşımı savunması maddi hukuk bakımından bir def'idir. Yargılama sırasında borçlu bu def'iyi ileri sürmezse yargıç bunu re'sen gözönünde bulunduramaz. Borçlar Kanunu Md.140 da bu durumu düzenlemiştir.          
               Madde 140 - Müruru zaman dermeyan edilmediği surette hakim, müruru zamanı kendiliğinden nazara alamaz.
               Usul Hukukunda taraflardan davacının iddiasını genişletme yasağı , davalının savunmasını genişletme yasağı vardır. Acaba davalı savunma olarak zamanaşımı def'ini ne zaman ileri sürebilir? 
               Zamanaşımının ileri sürülmesi maddi hukuk açısından bir def'i  olmasına karşılık usül hukuku bakımından itiraz ‘dır. Yani borçlunun zamanaşımını ilk itiraz süresinde ileri sürmesi gerekir. Yazılı yargılamaya tabi davalarda ilk itirazlar esasa cevap verme süresi içerisinde bildirilmesi gereken cevaplardır.Esasa cevap süresi içinde ileri sürülmeyen zamanaşımı savunması , yargılamanın ileriki aşamalarında ileri sürüldüğünde alacaklı buna “ savunmanın genişletilmesi yasağı” nedeniyle karşı koyabilir. 
               Def'i  maddi hukuka özgü , ilk itiraz yargılama yöntem yasasına ilişkin bir kurumdur.
Zamanaşımından Vazgeçme
                   VII - Müruru zamandan feragat: 
    Madde 139 - İptidaen müruru zamandan feragat batıldır.                      
    Müteselsil borçlulardan biri tarafından vukubulan feragat, diğerlerine karşı dermeyan olunamaz.                                                           
    Feragat, taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından biri tarafından sadır olduğu takdirdede hüküm böyledir. Asıl borçlu tarafından vukubulan feragat, kezalik kefile karşı dermeyan olunamaz. 
               Buna göre borçlu alacaklı ile yapacağı antlaşmada zamanaşımını ileri sürmeyeceği taahhüdünde bulunamaz.Böyle bir taahhüt butlan türünde bir geçersizlik yaptırımına tabi tutulmuş olup; bu antlaşma Borçlar Kanunu 19 –20 hükümleri gereğince , borçlu için bağlayıcı olmayacak , bu antlaşmaya rağmen borçlu zamanaşımı savunmasında bulunabilecektir.
               Borçlar Kanunu zamanaşımından önceden ( iptidaen)  vazgeçmeyi geçersiz saymıştır.Zamanaşımı süresi dolduktan sonra , borçlunun bunu ileri sürme hakkından vazgeçmesi yasaklanmamıştır.Burada borçlu doğmuş bir haktan vazgeçmektedir. 
               Zamanaşımından vazgeçme müteselsil ve taksimi mümkün olmayan borçlarda subjektif etkilidir.Müteselsil borçlulardan birinin zamanaşımından vazgeçmesi sadece vazgeçen borçlu açısından hüküm ve sonuç doğuracak , diğer borçlular bundan etkilenmeyecek , vazgeçmeye rağmen , diğer borçlular alacaklıya karşı zamanaşımı savunmasında bulunabileceklerdir.
               Kefalet için de aynı durum kabul edilmiştir.Buna göre asıl borçlu zamanaşımından vazgeçmişse bu durum kefili etkilemeyecek , kefil yine de zaman aşımı savunmasında bulunabilecektir. 
 
 ZAMAN AŞIMININ HÜKÜM VE SONUÇLARI 
                Borcun zamanaşımına uğraması ile borç sona erer.Alacaklı dava yolu ile alacağını elde etme olanağını kaybeder.Zamanaşımına uğramış bir borç ifa edilirse ifa geçerlidir. Alacaklı yönünden bir sebebsiz zenginleşme söz konusu değildir. 
               Zamanaşımı sadece asıl borcu değil borcun fer'ilerini de  sona erdirir.Borçlar Kanunu 131 de bu durum ifade edilmiştir.
               Borçlar Kanunu dava açılmasını zamanaşımını kesen bir sebeb olarak öngörmüştür.Bu dava sonunda alacaklı haklı bulunursa mahkeme kararıyla alacağını tahsil olanağını elde edecek ,dava süresince zamanaşımı süresinin dolması tehlikesi gündeme gelmeyecektir.
               Alacaklının açmış olduğu zamanaşımını kesen dava red ile de sonuçlanabilir. Alacaklının açmış olduğu dava usüle ilişkin nedenlerle reddedilebilir. Bu arada zamanaşımı süresi dolarsa ne olacak ? 
               Borçlar Kanunu md.137 tamamen usüle ilişkin bir nedenle davanın reddedilmesi ve bu sürede zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle ortaya çıkabilecek haksızlığı gidermek için amacıyla ek bir süre tanımıştır.
               Madde 137 - Dava veya defi, vazıyed eden hakimin salahiyeti olmaması veya   
tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olupta arada müruru zaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddeten istifade eder.     
                                                                                
Buna göre dava yetkisizlik , telaffisi mümkün ve şekle ilişkin bir eksiklik ; süresinde önce açılma gibi nedenlerle reddedilirse, red kararının kesinleşmesinden itibaren 60 günlük bir ek süre verilir .Bu süre içinde usülüne uygun bir dava açılırsa bu dava kabul edilir.Alacaklı ek 60 günlük süre içinde usülüne uygun dava açmadığı taktirde artık borç zamanaşımına uğramış olacaktır.

baskettehukuk

uye olmak icin

ÿ ...



[1]   Madde 125 - Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.